|


|


|

Tarihçemiz

     Tarihçemiz

KARACAARDIÇ KÖYÜ
Karacaardıç Köyü Horasan'dan göçen Seyyit Ahmet ve Seyyit Mehmet tarafından kurulmuştur(Köse Halil ve Köse Ahmet bilgisi kesinlikle yanlıştır). Hocaları Şeyh Ali Semerkandi'nin manevi işaretiyle Anadolu'ya göçmüşlerdir. Kendileri soy olarak Hz. Ali'ye bağlanmaktadırlar. Seyyit oldukları için vergiden muaf tutulmuşlardır. II. Mahmut döneminde vergiden muafiyetleriyle ilgili olarak yenilenmiş bir ferman bulunmaktadır. Bu fermanda da köyün kurucuları olarak onların ve oğulları Şeyh Bedrettin'in ismi geçmektedir. Diğer köylerden farklı olarak Karacaardıç erkek emiri (seyyit oldukları için emir deniliyor) sarık, kadınlar emiri de kuşak bağlamaktaydı. Köyün kendine ait bir sancağı bulunmaktadır.

Köyün Tarihi Eserleri: Çeşme ve Cami Mahallesi Camileri, Dört adet köy çeşmesi, Çeşme Mahallesinde bulunan Mahmut Efendi Odası tarihi eserlerdir. Ayrıca Büyük Mahmut Efendi'nin hocalık yaptığı bir medrese bulunuyormuş. Ancak günümüze sadece temelleri ulaşmıştır.

Horasan Evi yerine anısını yaşatmak için yeni bir ev yapılmıştır.

Bozkır ve çevresi en eski yerleşim yerlerinden biri olduğu bilinmektedir. Türkler Buraya Karamanoğulları döneminde yoğun olarak yerleşir.Tarihsel olaylara baktığımızda, Selçuklular döneminde yöreye Türklerin ilk kez geldiği sanılmaktadır. Sultan Alaaddin Keykubat’ın Alanya kalesini aldığını biliyoruz. Buraya giderken kullandığı güzergah; Beyşehir, Seydişehir, Bozkır ve Hadim çevresidir. Buralarla ilgili kayıtlar Selçuklu ve Karaman belgelerinde olduğu varsayılır. Bildiğiniz gibi Bozkır’a ait en eski belgenin 1330 yılında İbrahim Bey zamanında Şeyh Musa Vakfına verildiğini öğrendik.Öğrendiğimiz kadarıyla bu çevrede 7 adet medrese tarzında eğitim veren yerler olduğu biliniyor. Bunlar: Karaca ardıç, Avdan, Karaca hisar, Hocaköy, Meyre (Harmanpınar) Erdoğan, Bozkır, gibi yerlerdir. İşte bu medreselerin biride Karacaardıç’ta bulunuyor. Cumhuriyet kurulana kadar burası ilim ehli denildiği için, asker ve vergi alınmamış. Sadece yılda bereket parası adı altında hazineye yirmi gümüş akçe veriyorlarmış. Karacaardıçlılar belgelerin kendilerinde olduğunu belirtiyorlar. Aslında bu belgenin iki adet olduğunu yalnız bunun okutmak maksadıyla alındığı zamanda kaybolduğu belirtilmektedir. Bu belge Selçuklu Sultanı Alaaddin keykubad döneminde verildiği , söyleniyor.

Rivayetlere göre, Horasandan iki kardeş aile gelir. Bunlar; Şeyh Hacı Ahmet, Şeyh Hacı Ali’ dir. Karacaardıç’ a yerleşir. Şeyh Bedrettin de onların çocuğu olduğu söyleniyor. Karacaardıçlılar vergiden ve askerlikten muaflık belgesinin verilmesini şu şekilde anlatırlar: Alaaddin Keykubad ve veziri, Şeyh Bedrettin’ in ününü duyar, hadi şu şeyhi bir ziyaret edelim , hem de ava çıkalım der. At sırtında ilerlerken Avdan bölgesine gelirler. Kendisine malum olan Şeyh Bedrettin bunları karşılar. Sultan Şeyhi bilmez. Şeyh Bedrettin sorar; Av bulamadınız galiba der. Sultan av yok der. Şeyh Bedrettin birazda şu tarafa bakın der. Sultan biraz ileri gidince; iki keklik yada ceylan vurur.Yeter gayri gel der, Şeyh Bedrettin. Şu senin hakkın şu da benim hakkım deyince sultan anlar onun Şeyh Bedrettin olduğunu. Dile benden ne dilersen der. Şeyh Bedrettin; sen de Allah’ın kulusun bende Allah’ın kuluyum. Ne isteyim senden diye söyler. Sultan birkaç kese altın verecek olur.Yere eğilen Şeyh Bedrettin , yerden bir avuç toprak alınca, hepsi altın olur. Sultan ,Biraz mahcup bir yaklaşımla vezirine yaz der; “Bundan böyle buradan vergi alınmaya , asker alınmaya , yalnız “bereket parası” olarak hazineye yılda 20 gümüş akçe verilecek“ diye,ferman yazar. Bundan sonra gelen yöneticilerde bu fermanı kabul edip vergi v.s almaz. İşte o dönemden bu yana köyün ileri gelenleri her yıl sultanlara 20 gümüş akçe verirler, Karacaardıç’a dönerlermiş. Osmanlıda da aynı gelenek sürmüştür.

Bir başka ilginç olay da şu şekilde anlatılır: Karacaardıç köyünün “Bereket parasını” götüren köyün ileri geleni, İsmail Hoca İstanbul’a gider. Ancak orada hastalanır. Mehmet Çolak’ın babasının amcası olan, Hasan Efendi, Osmanlıda üst kademelerde idarecilik yapıyor. İsmail Hoca ‘nın yeğeni olan Hasan efendiyi çağırıp, ben rahatsızlandım, bunu ailenin en büyüğüne ilet diyor. İsmail Hoca ölünce yeğeni Hasan Efendi belgeyi alıyor. Ancak onun tayini, o sırada Yanya’ya kadı olarak,çıkar.Böylece Hasan Efendi ile belgeler de balkanlara gider. Hasan Efendi , Balkan savaşları olunca orada kalıyor. Ta ki nüfus mübadelesine kadar. Nüfus mübadelesinden sonra 2 kız ve 2 erkek çocukları ile önce Edirne’ye sonrada Balıkesir ve en son İzmir’e yerleşirler. Niyazi adındaki oğlu müfettiş olarak Konya Lisesi’ne gelir. Orayı teftiş sırasında, Bozkırlı Mehmet hocayı görünce derki bende Bozkırlıyım, “Karacaardıç, Camii kebir mahallesindenim” der. Hacı Abdullah ile tanıştırırlar. Başka büyüğünüz var mı?” der.Ve yıllar sonra o belge Niyazi Bey tarafından, sülalenin en büyüğü, Mahmut Bey’in babası, Hasan Çolak’a teslim edilir. Birileri bu belgeyi okutmak için fotokopi çekelim diye alıp başka yerlere götürülüyor. Sonra kayboldu deniyor. En son belgenin bir kısmının , Mahmut Çolak oğlu Mehmet Bey’in dayısında olduğunu söylüyor. Bir başka bilgide ; Hacı Abdullah Efendi Karacaardıçlı’dır. Akıl hastalıkları için ocak olduğu söyleniyor. Seydişehir’den Memiş Efendi; İbrahim Efendi’yi Bergama’nın Mahmudiye(Çamtepe) Köyüne gönderiyor. Orada irşada devam eder. Bu kimselerde Şeyh Bedrettin soyundan olduğu belirtiliyor.

Copyrigt © 2023 Dernek & Belediye V5 ®